Doğadaki hayvanların hepsinin içinde korku olgusu vardır. Korku olgusunun yanında bir de doğal düşmanlık kavramı yaşar hayvanların içinde. Biz insanların içinde ise korku, düşmanlık, kıskançlık, kin, nefret, cesaret, umut, mutluluk gibi birçok eş ve zıt kavramlar vardır. Hangisini beslersek onlar baskın olur yaşantımızda.
Yeni doğan bir çocuk hiçbir şeyden korkmaz. Çünkü onlarda korku kavramı yoktur.Annesinin her türlü tehlikeyi bertaraf edeceğine inanır öyle yaşar. Ama gün geçtikçe bizim eylem ve söylemlerimiz çocuklarımızın içinde korkuyu, kıskançlığı, açgözlülüğü ya da cesareti, paylaşmayı, mutluluğu, gözü pekliği büyütür. Hangi erdemlerle büyüyeceğine kendisi değil çevresi yönlendirir çocukları.
Bilinmeyene karşı bir korku, tedirginlik her zaman olur ama unutmayalım ki korkunun bir şeye faydası olmadığı gibi zararı vardır. Bir an önce korkularımızdan sıyrılıp olaylara bilimsel, tarafsız gözlerle bakıp sentezleyerek üzerine gidelim. Sonrası zaten iyi olacaktır.
“Bir kervan Bağdat yönüne doğru ilerlerken yolda vebaya rastlar. Kervanbaşı vebaya, ‘Sen niye Bağdat’a gidiyorsun?’ diye sorar. Veba, ‘5 bin kişinin canını almak için’ diye yanıt verir. Aradan zaman geçer, Bağdat’tan dönen kervan dönüş yolunda yine vebaya rastlar.
Kervan reisi vebaya, ‘Bana yalan söyledin. 5 bin kişinin canını alacağım dedin. Ama sen 50 bin cana kıydın’ diye bağırır. Veba, bunun üzerine şu yanıtı verir; ‘Ben 5 bin kişiyi öldürdüm. Geri kalanı korkudan öldü.’ Korkunun ecele faydası yok, derler. Bunu bildiğimiz halde korkarak yaşamamızın nedeni nedir?
Bir Hint masalına göre, kedi korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür. Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya başlar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkân yok. Onu eski haline döndürür. Ve der ki, ‘Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem.’
Ünlü yazar Shakespeare, bu konuda şöyle diyor; ‘İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor… Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.’”
Karmaşık dünyayı karmaşık yapan inanın biz insanlarız. Diğer hayvanlar için karmaşıklık yoktur. Doğarlar, yaşamak için beslenirler, ürerler ve ölürler. Bu kadar basit yaşarlar yani. Ama bizler öylemiyiz? değiliz. Korkularımız bir yerde, kederlerimiz bir başka yerde, gelecek tasamız, geçim kaygımız derken yaşamımızı çekilmez kılmışız. Korkularımızla büyümüş açmazlarımızla ölmüşüz. Oysa öyle değil yaşamak. Korkularımızı beslemektense onları kurutmalıyız. Korkuyu mutluluk kurutur, mutluluk musluklarımızı açıp yaşantımızı renklendirmeliyiz. Unutmayın mutluluklar ikiz olarak doğarlar ve birbirine paralel oralar büyürler. Birisini beslemezseniz aksak yürürsünüz. Korkularımız esir alır sizi.
Birazcık hayvansal içgüdülerimizle yaşayalım. O kadar korkuyoruz ki, korkudan yaşamaya zaman kalmıyor. Mutluluk ve paylaşmak içimize yerleştiği andan itibaren korku yavaş yavaş içimizdeki egemenliğini kaybedecektir.
Yaşamaktan korkmayın; güzellikten, paylaşmaktan, gülümsemekten, mutluluktan korkmayın. Kaldırın atın içinizdeki korkaklık hormonlarını.
|