Nedir gerçek? Gördüğümüz mü, duyduğumuz mu, yaptığımız mı, okuduğumuz mu? Hangisi? Belki hiç birisi, belki hepsi, belki biraz biraz hepsi. Gerçek sizsiniz. Siz olmadan gerçek olmaz. İşte bu nedenle gerçek kocaman olgudur. Nereye, nasıl, kimin gözüyle baktığınızla doğrudan ilintilidir. Neyi, nasıl, kimin kulağıyla duyduğunuzla bağlantılıdır. Neyi, nasıl, kimin ağzı ile söylediğinize göre değişir. Ama değişmeyen bir şey vardır ki oda gerçeğin kendisidir. Kocaman bir dağ gibi karşınızda durur.
İşte gerçeği anlamak için yapmamız gerekenler. Duyacağız ama inanmayacağız. Duyduklarımızı kendi bilgi birikimiz, düşüncelerimizle yorumlayacağız. Göreceğiz ama inanmayacağız. Gördüklerimizin bakış açısını değiştirip yeniden yeniden bakacağız. Her baktığımızı göremeyebiliriz. Ayrıntıları inceleyip sentezleyeceğiz. Yapacağız, ama defalarca test edeceğiz, sonra gerçekliğine inanıp anlatacağız.
GERÇEK RESMİN BÜTÜNÜNÜ GÖRMEKTEN GEÇER
Gerçek ayrıntıda değil resmin bütünündedir. Resmi görmekte sizin bakış açınızın genişliği ile ilgilidir. Eğer sizler odanızın penceresinden bakınca sadece odanızın karşısındaki komşu binanın duvarlarını görüyorsanız sizin gerçeğiniz komşu binanın duvarlarıdır. Oysa gerçek sizin bakış açınızın size gösterdiğidir. Bir başka göz aynı pencereden bakınca komşu evin binasının duvarlarının insanın içini rahatlatan rengini, gökyüzünü saran bulutların şekillerini, huzurunu, binanın önündeki kestane ağaçlarının yemyeşil yapraklarını, bu ağaç üzerine yuva yapmış serçelerin yuvalarını, sevinçlerini, görebilir. Hatta bu ağacın altında oynayan çocukların neşesini, mutluluğunu bile görebilir. Yeter ki sizler nereye baktığınızın ayrıtına varın.
Gerçek insanlara, hayvanlara göre farklılıklar gösterebilir. Serçe için yaşamanın gerçekleri bir başka hayvana yem olmadan yaşamını sürdürmek olurken, fil için farklı, karınca için farklıdır. İnsanlar için de gerçekler farklılıklar gösterir. Sağır için farklı, kör için farklı; erkek için, kadın için değişik ve farklıdır. Her şey sizin bakış açınızda gizlidir.
“Altı kör adam vardı ve öğrenmeye çok hevesliydiler.
Nasıl olduysa ‘fil’ diye bir hayvanın olduğunu duymuşlardı ancak nasıl bir canlı olduğunu bilmiyorlardı. Fil denilen bu devasa hayvanın neye benzediğini öğrenebilmek için birisine danıştılar. Danıştıkları kişi ‘Filin vücuduna dokunarak nasıl bir canlı olduğunu öğrenebilirler’ düşüncesiyle kör adamları filin yanına götürdü.
Birinci kör adam; file yaklaştı ve dokunma fırsatı bulamadan karnına çarpıp ‘Tanrım bu fil, duvardan başka bir şey değil’ dedi.
İkinci kör adam; Filin dişine dokunup kararını verdi, ‘Bu şey oldukça düzgün, sivri yuvarlakça ve sert gibi. Öyleyse fil denilen şey, mızraktır aslında’.
Üçüncü kör adam; hayvana sokulup kıvrımlı hortumunu tutunca zekice atıldı, ‘Anladım, fil olsa olsa kalın bir yılandır’.
Dördüncü kör adam; filin kalın bacağını sürünce elini, ‘Fil ağaçtır’ deyip, sabitleştirdi fikrini.
Beşinci kör adam; Filin kulağına erişip şöyle söylendi: En kör adam bile ne olduğunu bilir, fil bir yelpazedir’.
Altıncı kör adam; filin çevresinde dolanırken tesadüfen kuyruğuna dolanınca, ‘Anladım bu fil düpedüz bir halattır’, sonucuna vardı.
Bu altı kör adam, her biri kendi fikrinde, katılaşan ve ısrarlarında direnince amansız bir kavgaya tutuşurlar.
Her biri düşüncelerinde kısmen haklı ve aslında her biri kesin yanlış.”
Gerçek baktığımız resmin tamamını görmekle anlam kazanır. Siz resmi tam olarak görmezseniz sizi gerçeğe duygularınız götürür. Görme engellilerin gözleri; elleri ve duygularıdır. Parmakları ile bütünü göremezlerse duyguları onları yanlışa götürebilir. O zaman insanlar birbirlerine danışarak bütünü birbirlerinden yardım olarak tamamlamalıdırlar. Yoksa bizim gerçeklerimiz bizleri yanlışa, olumsuza sürükleyebilir. Ama ortak sentezden geçmiş değerler bizleri umuda ve mutluluğa götürecektir. Bu filde olsa, karınca da olsa fark etmez. Yeter ki sizler gerçeği bütünü ile görüp sentezleyin.
|